Kayıp yaşadığımız zaman sürekli anıları canlandırmaya çalışmak normal midir? “Neden daha fazla şey hatırlamıyorum?”, “aklımda neden tutamamışım?”, “neden bir yerlere yazmamışım?” demek tuhaf mıdır? Oysa yaklaşık bir yıldır aklımdan sürekli bunlar geçiyor. Babamı hiç beklemediğim bir anda aniden kaybettim. Ben ve kardeşim babamı, annem ise 50 yıldır sofrada karşılıklı oturduğu, sabahları beraber yürüyüşe çıktığı, akşam rakısını beraber yudumladığı, her şeye beraber karar verdiği can yoldaşını kaybetti. Uzun süre bunun bilincine varamadım. Ne benim ne de kardeşimin babamla olan ilişkisinin anneminki gibi olmasını tabi ki de beklemiyordum ama o hayattayken bir kez olsun ilişkilerinin bu boyutuna dönüp bakmamıştım.
Bunu fark ettiğim andan beridir de işte o anıları canlandırmaya çalışmak için beynimi patlatıyorum. Oysa o ne kadar çok anı biriktirmişti hayatı boyunca. Her dost sofrasında anlatacak tonlarca hikâyesi olurdu. O zamanlar biz çocuklar şimdiki ergenler gibi odamıza kapanıp misafir sofralarından kaçmaz, tam tersi o sofrada yer bulabildiğimiz için gururlanır, anlatılan her olayı her hikâyeyi zihnimize kazırdık. Oysa ben çocuklarımla misafir sofralarında oturmayı geçtim, anlatacak hikâyelerim olacağından bile şüpheliyim.
Babam ile anılarımı kendime hatırlatmam gerekir değil mi? “Dedemden daha öğrenecek ne çok şeyim vardı” diyen büyük kızım ne kadar haklı. Benim ben olmamı sağlayan, entelektüel gelişimimiz için en büyük katkıyı veren annem, babam ama özellikle babamdı. Annem ne kadar ayakları üzerinde duran özgür kadınlar olmamız için çaba gösterdiyse, babam da bir o kadar aklını kullanan, okuyan, irdeleyen, eleştiren bireyler olmamız için çabaladı. Bunun içinse bize her ikisinin de bir şey söylemesine, öğüt vermesine gerek kalmadı, sadece rol model oldular, öyle ki kardeşim ve ben bunun herkes için geçerli olduğunu zannederek büyüdük. Kendi adıma bu konu daha sonra hayatımda insanlarla ilgili büyük hayal kırıklıkları yaşamama neden oldu ama o başka bir sohbetin konusu.
Ailenin bir arada olması kavramı öylesine sıradan, doğal gelişen bir süreçti ki hayatımızda başka türlü bir ilişki şekli olabileceğini hiç düşünmedik. Bu da yıllar içinde karşılaştığım diğer ailelere en saf şekilde hayretle bakmama neden oldu. Sonraları ise bunu kendimce bir gururlanma vesilesi olarak gördüm. Birbirine böylesine bağlı bir aile olabilmenin ne kadar önemli olduğunu, aslında bu bağın bizleri hayatta yapmak istediğimiz her şeyde cesaretli olmaya ittiğini, görünmez bir elin her an omzumuzda olduğunu anladığım an kendimi çok çok şanslı saydım.
İşte şimdi o desteklerden bir yok, babam yok…
21 Mart 2017