Yetenek

Hiç düşündünüz mü? Piyano çalmak için doğuştan yeteneği olan insanlar piyano icat edildikten sonra mı doğdular yoksa hep varlardı da çalacakları bir piyano olmadığı için bu yeteneklerini sergileyemiyorlardı?

Belki de etrafımızda bilmediğimiz işleri yapmak için yetenekli bir sürü insan var ama yeteneklerini sergileyecekleri alet, fikir, oluşum ya da nesnel herhangi bir şey ortada yok daha. Dahi dediğimiz, yetenekli dediğimiz kişileri sadece elimizdeki imkânlar içerisinde değerlendirip kategorize ediyoruz. Oysa fazlasını hayal etsek beynimizin sınırlarını zorlayacak kadar çok yetenek çıkabilir. Bilmiyoruz, bilmediğimiz için kabulleniyoruz.

Benim yeteneğim ise sorun çözmek, valla derdin mi var gel bana anlat çözemesem de dinler sana çözdürürüm. Şaka bir yana arada pratik çözümler üretebilen biriyimdir ama deprem olana kadar hiç kimse bana sorun çözücü yeteneğin var dememişti. Şöyle düşünün sabah kalkıyorsunuz, her günkü sabahlardan biri. Çocukları okula yolluyorsunuz, biri kreşe diğeri ilkokula gidiyor. Kocanız zaten onlardan neredeyse 1 saat önce gitmiş, eh siz de ev ofis çalışmanın keyfi ile ortalığı toplayıp açıyorsunuz bilgisayarı. 1 saat geçmeden başlıyor her taraf sallanmaya ama öyle böyle değil, karşıdaki blokların hamurdan yapılmış gibi sağa sola yalpa yaptığını görüyorsunuz, hemen bir hayat üçgeni pozisyonu, durunca evin içinde bir o yana bir bu yana koşturmaca.

Ne yapmalı, büyük kızın okulu 30 km mesafede, küçük kızın okulu daha yakın ama orası eski bir konak 2 katlı, zaten bahçeye çıkmışlardır. Esas büyük kıza ulaşmak lazım. Arabaya atladığım gibi büyük kızımın okuluna sürüyorum, bir yandan da sınıf arkadaşlarının annelerine ulaşmaya çalışıyorum. Mümkün değil telefon hatları çalışmıyor, mesaj atıyorum hepsine. Okula en yakın ve işini en kolay bırakıp gidebilecek ben olduğum için arabaya sığdırabildiğim kadar çocuğu alma niyetindeyim. Ha öyle her depremde gidip çocukları falan toplamıyoruz aslında ama bu biraz şiddetli olup, arkasından ne geleceğinden emin olamayınca fırlamıştım, malum 99 depremini yaşamıştık.

Okula vardığımda bütün çocuklar bahçede, koridorda, içeride, dışarıda, her yerde ama tek bir yerde değiller, “deprem sonrası toplanma alanı”. Neyse kızım ve 4 arkadaşını aldım, içimden okul yönetimine söve söve geri dönerken küçük kızımın okulunu aradım. Hazır çıkmışken durum sıkıntılıysa onu da alayım diye. Okul müdürü açtı. “Nasılsınız Müdüre Hanım, sizler, çocuklar, öğretmenler iyi mi, gelip alayım mı kızımı?” “Aman hanımefendi bu nasıl bir gün, her sabah ağlayıp okula gelmeyen çocukların bile geleceği tuttu çok lazım gibi! burası mahşer gelin alın, bahçeye çıkarttık hepsini, oğlum gel buraya, dağılmayın!!…” çığlıklar, bağırmalar. “Çocuklar” diyorum, “ufaklığı da alalım bize gideriz.”

Kreşin caddesine giriyorum, bu arada arabam öyle sedan falan değil, minnak bir şey, Yani arkada yeni neslin iri bebeleri anca sığışıyor. Kreşin önündeki kaldırım anne babalar ile dolu, arabayı yanaştırıp insanları da ezmeyeceğim derken kaldırımdaki mantarlardan birine sürtüyorum. İçimden kallavi bir küfür savuruyorum ama yapacak bir şey yok, kızımı alıp bir an önce gideceğim. Neyse bizimki heyecanlı heyecanlı bir yandan anlatıyor bir yandan arabaya koşuyor. O arada zavallı müdürü görüyorum. Elleri kolları havada ha bire birilerine bağırıp, çocukları ailelere teslim etmeye çalışıyor. “Zavallı” diyorum içimden, “ne büyük sorumluluk”. Salak! senin arabada da var 4 tane. Ufaklık arkadaki güruhun neredeyse üzerine yatarak sığışıyor. Onlar işin gırgırında gülüşüp duruyorlar, benimse aklım çıkıyor, ne yapacağım ben bu çocukları?

Büyükçe ve 12 katlı binalardan oluşan bir sitedeyiz ve 3 tanesinin hemen önünde kocaman bir otopark boşluğu var. Çocukları orada indirip bir yere kıpırdamamalarını öğütleyip eve çıkıyorum. Ne diye eve çıkıyorum, e yedireceğim ya çocukları. Hayır, çok mu lazım aç kalıversinler, olmaz emanet çocuk yedirilecek. Yengeç işte anaç da anaç. 7. Kattayız, bacaklara kuvvet tırmanıyorum. Sosisli makarna, en kolay bununla doyururum. Arada pencereden bakıyorum, bir yandan da plastik tabak, çatal, bardak, içecekler sanki pikniğe hazırlanıyorum. Olsun her şey tam olsun. Merdivenlerden aşağıya inerken başlıyoruz yine sallanmaya. Tencere ve ben yatıyoruz yere. Hay kafama tüküreyim, neyse geçti yavaş yavaş indim, sanki hızlı insem depremi tetikleyeceğim. Bütün site otoparkta, millet oruç ben ise elimde koca sosisli makarna tenceresi, çocuk doyurma peşinde.

Çekiyorum hepsini bir kenara sosisli makarnalar yeniyor, sonra kaldırıyorum kafamı bakıyorum durduğumuz yere, bu nasıl bir ahmaklıktır. Binalar tepemizde, daha şiddetli bir deprem olsa yıkılacakları ilk yer otopark. Ben almışım çocukların hepsini otoparkta makarna yediriyorum. Ailelerden biri bana ulaşıp gelip çocuğunu alıyor. Başka da bir aile aramıyor bu kadar süre zarfında, bir sor değil mi çocuğun ne yapıyor, aç mı, susuz mu, hayır doyurduk o kadar bari takdir görelim… Neyse topluyorum ekibi, yürüyün gidiyoruz. Yanımızdaki çocuklardan birinin ailesinin deniz kenarında bir hobi bahçesi var. Arada pikniğe gittiğimiz, mangal, et, rakı falan bütün gün rahatsız edilmeden yayılıp durduğumuz bir yer. Düşünüyorum, etrafı boş koskoca arazide bina yok, önü deniz, tek sorun kaplıcaya yakın, bu da fay hattının dibi demek ama oturduğumuz şehirde neresi fay hattı değil ki. Kapısı da kilitlidir ama en azından birine ulaşırsam gelir açar diye düşünüyorum. Otoparkta binaların üzerimize inmesini beklemekten iyidir.

Bebeler arabada, karınları tok, ben işi falan unuttum zaten de neden aramaz bu aileler onu çözemiyorum. Varıyoruz bahçeye, zembereğinden boşanmış gibi fırlıyor hepsi arabadan. Aaa bir bakıyorum bahçenin sahibi aile ile bir diğeri içeride rakıları koymuş oturuyorlar. “Yahu bir arasaydınız ya ne yapıyor bu çocuklar, aç mı tok mu, hepinize mesaj attım alıyorum okuldan diye” “Aman nasılsa sen halledersin, sorun çözücüsündür, sonunda da buraya getirirsin diye düşündük”

Arabanın kapısının yanında kaldım öyle. Yıllarca yaşadım ama ben bu yörenin insanının geniş gönlüne, umarsızlığına alışamadım, alışamayacağım da ama onlar sayesinde de sorun çözme yeteneği geliştirdim. Deprem olmasını bekliyormuşum yeteneğimi konuşturmak için…

Sonra ne mi oldu evin babası akşam bahçeye gelip “ne yaptınız bugün?” diye sordu.

01 Mayıs 2017

Bir cevap yazın